Geçen gün Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde son temsiline çıkan opera; Macbeth'ti.
Kaçırmamak suretiyle akşam 20:00 olmadan dikildim kapıya... Tek başımaydım sevgili ablam ve arkadaşım beni ektiklerinden ötürü bu hazin öykünün başında ben duruyordum. Salon ve salona girmeden önceki lobi tıklım tıklım doluydu bir tane bile boş koltuk kalmamış, insanlar deli gibi bilet almıştı.
Erkekler siyah takım ve kravatları ile bayanlar ise son derece gösterişli döpiyesleri ile XVIII. yüzyılın Fransız'larını andırıyordu. Ortam bana ne kadar samimi geliyorsa bir o kadarda uzak durmamı iletiyordu sanki üzerimde kapişonlu askeri yeşil kabanım, salaş kotum, eskimiş botlarım ve kirli sakalım varken. Aniden soğuk bir rüzgar esti, saat 20:00'a yaklaşıyordu üşümeye başlamıştım ama içime nikotin çekecek başka bir mecra yoktu.
Oyunu izlemeye gelenlerin çoğunluğu belki de Macbeth'in o paranoyak haline hayran oldukları için kadınlardı. Yaşları 25 ile 55 arasında değişen yüzlerce kadın ve bazı gruplar ya çalıştıkları şirketin aldığı biletle sosyal aktivite adı altında gelenler ya da bunu alışkanlık haline yıllar önce getirmiş ama şuan için normalden çok entel bir eylem gibi gözükmesini isteyen orta yaşlılar ve belki de yıllardır sadık ve gerçek bir izleyici olan ihtiyarlar.
Gruplandırmak çok basitti kalabalığı ama kadınların parfüm kokuları birbirine karışmaktan öteye gitmiyordu açık hava da olsa o tarihi kapının önünde ki holümsü meydanı yabancı veya doldurma kokular sarmıştı. Hava çok soğuktu devamlı yazmaktan bıktım ama hava gerçekten çok soğuktu bir önceki yazıma ithafen söylüyorum bu sözleri (!)
Sonunda gong çaldı ve saatin 8 olmasına 5 dakika kala herkes ısınmak için aldığı çaylardan son yudumları, sigaralarından ise son nefesleri çekip bulunduğumuz o yeri sadece 2 dakika içerisinde bomboş ve pis bir halde bırakıp içeri girmişlerdi tabi ki o kadar soğuğu yedikten sonra içeri girip o tarihi ve konforlu deri koltuklar da ısınmanın da Macbeth'i izlemenin zevki kadar ayrıcalıklı olduğu bilinciyle...
Oyun başlamıştı, sahnenin ön kısmına entegre olmuş gibi duran orkestra, önden bir giriş yaptı çaldığı enfes parçayla daha sonra sahne girdi. O ilk sahneden itibaren 1 saat 15 dakikalık araya kadar olan sürenin nasıl geçtiğini anlamadım. Bunu sağlayan bir oyundu Macbeth ve bir daha Ankara Operasında izleyemeyecek olanları ve bu konu da kendimi özel hissetmeme sebebiyet verecek bir Guiseppe Verdi şaheseri olarak aklımda kalacak tabi ki Shakespear'e de selam ederim buradan!...
Günün iğrenç esprisi: "Macbeth beni Mahvet"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder