Eylül'ün sonuna gelmişiz ki en sevdiğim aydır, yazmadığımı fark ettim birden.
Eskilerden çok eskilerden bir sesin elini gördüm uzatıyordu bana, sonra ayağa kalktım. O eli zaten hiç unutmamıştım. Bir arkadaş bir sırdaş eliydi o.
Kendini kendinden daha iyi tanıyabilen ellerden.
O yüzden buradayım, daha güçlü, daha azimli yaşıyorum bu satırları artık.
Kimi zaman bizi üzen kimi zaman ne olursa olsun güldüremeyen durumlar hep vardır, önemli olan bu duyguları yaşarken aslında hiç pişman olmadığımızı bilmek değil mi sizce de?
Şairin dediği gibi
"Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi,
Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan."
ve ardında şöyle devam eder yine o isimsiz şair eşsiz şiirine;
"Bıçağın ucundaydı insanların hafızası"
"İnsan unutandır ve insan unutulmaya mahkum olandır."
Sorarım bu satırlarımı tek tek okuyan güzel insanlar, şair nerede yanılmış?
Hiçbiryerde.....
Eksik kalan çoğu şey,hiç düzelmemecesine eksik kalmaya devam ediyor hayatlar da. Bir çok kayıp düşün bekçiliğini yaptım ben, birçok sahipsiz yalan buldum yollarda. Kimisine sığındım, kimisine aşık oldum. Uçtum ben, son kadehten sonra.
Bir ihanet, bir sevgi, bir borç ve ya bir duble rakı değildi ellerim de hayat. Hayat aldığım nefesi ciğerlerime çekerken bile seni görmekti kalbim de.
Senin aklının ucundan bile geçmeden düşündüğüm ellerindi hayat.
Hayat bazen saçların oldu rengarenk, bazen rüzgar oldu savurdu tellerini.
Benim için sen oldu hayat, sana büründü.
Su oldu, yağmur oldu, susuzluk oldu.
Ben yine sustum, sana baktım.
Hayat oradaydı.